Serginin Hikâyesi

İstanbul

İstanbul Panoraması Melchior Lorck (Lorichs) 1561 Kahverengi ve siyah mürekkep, suluboya 42,5 x 112,7 cm (21 tabaka) BPL 1758 Leiden Üniversitesi Kütüphanesi Leiden Hollanda
İstanbul Panoraması Melchior Lorck (Lorichs) 1561 Kahverengi ve siyah mürekkep, suluboya 42,5 x 112,7 cm (21 tabaka) BPL 1758 Leiden Üniversitesi Kütüphanesi Leiden Hollanda

İstanbul

Tarih öncesi çağlarda kıtaları ayırıp denizleri birleştiren bir yer kabuğu sarsıntısının biçimlendirdiği bir coğrafyada yer alan İstanbul’un 8000 yıllık geçmişi, insanlık tarihinin bütün aşamalarını yansıtır. Yunan kolonisi Bizantion’dan Roma İmparatorluğu’nun bir kentine dönüşen bölge, İmparator I. Constantinus’un başkenti buraya taşıma kararı üzerine 324 yılından başlayarak yoğun bir yapılanma ve düzenlemeden geçirildi. Bir süre sonra kent yeni kurucusundan ötürü Konstantinopolis veya Yeni Roma anlamında Nea Roma adıyla anılmaya başladı ve İmparatorluğun eski başkenti Roma gibi burada da görkemli sütunlu caddeler, forumlar ve hamamlar inşa edildi. Boğaziçi’nden dolayı özel bir konumda bulunan, Akdeniz’in en büyük doğal limanı Haliç’e sahip olan şehir, doğal özelliklerinin yanı sıra görkemli yapıları ve ticaret yollarının getirdiği zenginlik dolayısıyla pek çoklarının elde etmek istediği bir yer oldu. Güçlü surlarla korunmasına rağmen 1204’te 4. Haçlı Seferi’nde istila edilerek yağmalandı. Ancak 1261’de sürgündeki Bizans yönetimi tarafından yeniden ele geçirildi. 1453’te şehrin Osmanlı hükümdarı Fatih Sultan Mehmed tarafından fethedilmesiyle beraber Bizans İmparatorluğu da son buldu. Osmanlı yönetiminde, yeniçağın en parlak başkentlerinden biri haline gelen İstanbul imparatorluğun barındırdığı etnik ve dini çeşitliliği yansıttı. Böylece Müslüman, Hıristiyan ve Musevi cemaatleri ile zengin bir kent mozaiği oluştu.

Aynı coğrafi mekânda birbirlerini izlemiş Bizantion, Nea Roma, Konstantinopolis ve İstanbul kentlerinin tarihleri simgesel bir olgular hazinesi oluşturur. Geçmişiyle sürekliliği bugün de belirgin olan şehir, karşıtlıkların simgesi olmaktan çok, tarihi buluşmaları yansıtan evrensel bir mekândır.

İstanbul'nun Hayatı ve Sanatı

Sergi Hakkında

Efsane İstanbul: Bizantion’dan İstanbul’a - Bir Başkentin 8000 Yılı sergisi, Avrupa Konseyi’nin 2010’da Avrupa Kültür Başkenti ilan ettiği İstanbul’da düzenlenen en kapsamlı etkinlikler arasında yer aldı. Sakıp Sabancı Müzesi’nin, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı’nın işbirliğiyle ve Sabancı Holding’in sponsorluğunda 5 Haziran - 4 Eylül 2010 arasında gerçekleştirdiği sergi, tarih boyunca Bizantion, Nea Roma, Konstantinopolis, Konstantiniyye isimlerini alan İstanbul’un kozmopolit yapısına odaklanan bir şehir tarihi sundu. Sergi tarihöncesine ait buluntulardan başlayarak İstanbul’un Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerini birbirlerine etkileri bağlamında ele aldı. Böylece, şehrin tarihi boyunca ve bugün sahip olduğu renkli kalabalığına, sürekli hareket halindeki bu kitlenin getirdiği enerjiye, her türlü yeniliğe ayak uydurma becerisine, uzun geçmişine rağmen yansıttığı gençliğe dikkat çekildi. Gündelik hayattan savaşlara, ekonomiden kutsal mekânlara, İstanbul’un 8000 yıllık geçmişini her yönüyle yansıtan objelerin yer aldığı serginin içeriği, Türkiye’den 19, yurtdışından ise 39 olmak üzere toplam 58 müze, arşiv, kütüphane ve kilise hazinesinin yanı sıra özel koleksiyonlardan yapılan bir seçkiyle hazırlandı. Tarih boyunca ticaret ve hediyelerin yanı sıra 4. Haçlı Seferi’nde olduğu gibi yağma yoluyla çeşitli ülkelere dağılmış bu hazineler yüzyıllar sonra ilk kez Efsane İstanbul: Bizantion’dan İstanbul’a - Bir Başkentin 8000 Yılı sergisinde bir araya gelerek, şehrin uzun yıllara dayanan geçmişine ışık tuttu.

Dönemler ve Eserler

Bir dünya kenti olan İstanbul, her dönemde uzak coğrafyalar arasındaki insan göçünde, bilgi ve mal aktarımında belirleyici bir rol oynamıştır. Önemli kültür coğrafyalarının birleştiği noktadaki konumu nedeniyle farklı kıtalara yayılan büyük imparatorluklara başkentlik yapmıştır. Kent, iki iç denizi, Marmara ile Karadeniz’i birbirine bağlayan dar su kanalının girişine hâkim konumdadır. Ancak, bugünkü konumunu belirleyen doğal çevre tarihsel süreç içinde sürekli değişmiştir. Kentin kültürel süreci ile doğal çevresi arasında çok hassas bir denge ve dünyanın hiçbir yerinde olmayan bir ilişki söz konusudur. Paleolitik Çağ: Homo erectus olarak bilinen ilk insanlar yaklaşık 1.800.000 yıl önce Afrika’dan çıkarak dünyaya yayılmış, onları Neandarthal, Homo sapiens gibi farklı insan grupları izlemiştir. İnsanlık tarihinin en uzun dönemini temsil eden Paleolitik Çağ’da (Eski Taş Devri), yaşam avcılık ve toplayıcılığa dayalı olarak sürmüştür. İstanbul bölgesi, Boğaz’ın olmadığı bu dönemlerde insanoğlunun Avrupa’ya yayılmasında önemli bir kara bağlantısı olmuştur. Bu döneme ait en eski kalıntılar Yarımburgaz Mağarası’nda ortaya çıkmıştır. Ayrıca başta Dudullu, Ümraniye, Ağaçlı olmak üzere bölgenin birçok yerinde yapılan kazılarda çıkarılmış Paleolitik Çağ’a ait bulgular bilinmektedir. Neolitik Çağ: Bu dönem, gezginci yaşamın yerini yerleşik köylerin, avcılık ve toplayıcılığın yerini ise tarım ve besi hayvancılığının aldığı bir süreci temsil eder. Günümüz uygarlığının temellerinin atıldığı bu dönem Neolitik Devrim olarak da adlandırılmaktadır. Anadolu ve Yakındoğu’dan başlayarak gelişen bu yaşam biçimi MÖ 7. binyılda İç Anadolu’dan göç eden topluluklar tarafından İstanbul bölgesine getirilmiş, Fikirtepe, Pendik, Tuzla ve tarihi yarımadadaki Yenikapı’da köyler kurulmuştur. Bu yeni yaşam biçimi Balkanlar ve Tuna Havzası üzerinden tüm Avrupa’ya yayılmış ve Avrupa uygarlığının temelini oluşturmuştur. Kalkolitik ve Tunç Çağı:  Anadolu’da kent, kent devletleri ve imparatorlukların geliştiği, buna karşılık Avrupa’da kırsal bir yaşamın devam ettiği bu dönemde Marmara Denizi bir kültürel sınır oluşturmaktadır. Aynı süreçte, Marmara kıyı şeridinin hızla değişmesi ve İstanbul Boğazı’nın açılması gibi etkenlerin, kıyı yerleşimlerinde tahribata neden olduğu düşünülebilir. Sultanahmet Hipodrom, Ayamama Deresi ve kentin batısındaki Selimpaşa Höyüğü bu çağa ait önemli buluntu yerleridir. İlk Demir Çağı:  Bu çağda Kuzey Balkanlar’dan gelen bir göç dalgası, İstanbul bölgesi dahil Trakya’nın tümünü etkisi altına almıştır. Küçük yerleşimlerde oturan bu topluluklara ait buluntular Sarayburnu’nda ve Yenikapı kazısında ortaya çıkmıştır.

Konferanslar

Shape
Shape
Shape
Shape

Çocuklar İçin

İstanbul'un Tılsımları

İstanbul'un Hazineleri

Diğer Çevrimiçi Sergiler

Monet’nin Bahçesi

09 Ekim 2012 - 06 Ocak 2013

Monet’nin Bahçesi

Çevrimiçi Sergiler

Tümünü Görüntüle