Mühendishâne‑i Berrî‑i Hümâyun’da eğitim alan Halil Paşa, Osmanlı İmparatorluğu’nun Batılı resim geleneğinde yetişen “asker ressamlar” kuşağının öncülerindendir. Paris’te École des Beaux‑Arts bünyesinde, Jean‑Léon Gérôme ve Gustave Courtois’nın atölyelerinde aldığı klasik eğitimle güçlü bir akademik zemin kazanır, zamanla doğrudan gözleme dayalı, atmosferi ve ışığı merkeze alan bir resim anlayışına yönelir. İstanbul’un kıyılarında geçen gündelik hayatı konu edinen manzaraları, sanatçının bu olgun üslubunu yansıtır.
1913 tarihli “Bostancı Deniz Hamamı”, sahil boyunca kıvrılarak uzanan patika, kıyıdaki ahşap yapılar, kayıklar ve küçük figürlerle yaz mevsiminin tanıdık ritmini canlandırır. Gölgede oturan kadın, iskelede yürüyenler, kayıkhanede çalışanlar ve denizin yüzeyindeki yumuşak yansımalar, geçici bir anı yakalar ve izleyiciye tanıdık bir yaz gününü anımsatır. Sol alt köşede hem Arap harfleri hem de Latin harfleriyle atılmış “Halil” imzası ve eserin tarihi görülebilir.
Bu dönemde vapur ve trenle kolayca ulaşılabilen Bostancı, şehirlinin yazlık kaçamağı olarak rağbet gören sayfiyelerinden biridir. 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren İstanbul kıyılarında yaygınlaşan deniz hamamları, mahremiyet içinde denize girilebilen sosyal mekanlardır. Ahşap perdelerle çevrili bu yapılar, toplumsal görünürlük ve kamusal alanın dönüşmekte olduğu bir dönemin tanıklarıdır. Halil Paşa’nın resmettiği bu sahne, yalnızca bir manzarayı değil, modernleşen kent yaşamının ve yaz alışkanlıklarının da görsel bir belgesini sunar.